Onparmak Metinleri 1

Öğrencinin sınava gireceği yere sevk edilmesi için gerekli süre de dikkate alınarak sınavdan en az on gün önce, akademik takvim, öğrenci belgesi ve öğrencinin dilekçesi bir üst yazıyla Genel Müdürlüğün Eğitim Birimine fakslanacaktır.

Açık ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler, kurumla aynı büyükşehir belediyesi veya belediye sınırları içinde olan herhangi bir yüksek öğretim kurumunda okuma hakkını kazandıklarında okullarının kabul etmesi halinde okullarına devam etmeleri ve örgün eğitimden yararlanmaları sağlanacaktır. Açık ceza infaz kurumu hükümlülerinin okullarına devam etmeleri sağlanırken aşağıdaki kurallara uyulacaktır.

Okullardan alınan akademik takvim, ders ve sınav programına göre okula devam sağlanacak, bunun dışındaki süreler kurumda geçirilecektir. Bu nedenle her hafta öğrencilerin okullarından devam veya devamsızlık durumunu gösteren belge alınarak kontrol edilecektir.

Okula gidiş ve gelişlerinin sorumluluğu ile her türlü masraflar öğrencilere ait olup öğrencilerin belirlenmiş saatlerde çıkışları ve girişleri takip edilecektir. Öğrencinin rapor ve izin dışında devamsızlık yapmasına müsaade edilmeyecektir. Öğrencinin, yaz tatili ile ara tatillerde gerekli görülmesi halinde işyurdu çalışmalarına katılmaları sağlanacaktır. Uzaktan eğitime katılacak öğrenciler personel nezaretinde internetten yararlandırılacaklardır.

Hükümlü veya tutuklu öğrencileri sınavlara hazırlamak, başarı oranlarını artırmak ve bu tür sınavlarda gerekli olan bilgiyi ve motivasyonu sağlamak için hazırlık kursları açılacak, halk eğitim müdürlüğü ile iş birliği yapılarak temin edilen öğretmenler ile gerekli yeterliliğe sahip kurum personeli ek ders ücreti karşılığı çalıştırılacaktır.

 


 

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun gereğince, çocuk eğitim evlerinde ve çocuk kapalı ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü ve tutukluların örgün ve yaygın eğitimlerine devam etmelerine ait usul ve esaslar ile akademik veya mesleki eğitimlerine devam eden çocukların başka kurumlara sevkleri sırasında yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esasları göstermek, mevzuatın uygulanmasını kolaylaştırmak ve uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek amacıyla bu genelge hazırlanmıştır. Örgün eğitimlerine devam ederken tutuklanarak ya da özgürlüğü bağlayıcı ceza alarak kurumlarımıza gelen çocukların eğitim öğretimlerinin kesintiye uğramaması için, yapılacak işlemlerin belli bir sistem içinde gerçekleştirilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması gerekli görülmüştür. Öğrenimlerine devam ederken kurumlarımıza gelen çocukların, eğitim öğretim ve sınav haklarını kullanabilmeleri, tahliyeleri ya da eğitim evlerine nakledilmeleri halinde, okullarına kaldıkları yerden devam edebilmelerini sağlamak amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığının altı numaralı genelgesine göre işlem yapılacaktır. Aşağıda belirtilen işlemler ve kurumda sürdürülen diğer tüm eğitim öğretim çalışmalarının süresi içinde yerine getirilebilmesi amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve her öğretim yılı başında Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilen çalışma takviminin bir örneği kurumda bulundurulacak, sınav başvuruları, kayıt işlemleri gibi eğitim öğretimle ilgili tüm uygulamalar bu takvim çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Örgün eğitimlerine devam ederken kurumlarımıza gelen çocuklarla ilgili her türlü işlemler kurum öğretmeni, bulunmaması halinde ise eğitimle ilgili çalışmaları yürütmekle görevli personel sorumluluğunda gerçekleştirilecektir. Belirtilen personele, bu iş ve işlemler sırasında ihtiyaç duyabileceği her türlü yardım ve kolaylık, kurumun en üst amiri tarafından sağlanacaktır.

 


 

Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun kişiselliği kuralının gereği olarak sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Ancak bu ilke, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilmesine engel değildir. Bu nedenle maddede, özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir. Maddede öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bunun için ilk koşul özel hukuk tüzel kişisine, belirli bir faaliyette bulunabilmesine ilişkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığıdır. İkinci koşul ise, bu iznin sağladığı yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına kasıtlı bir suç işlenmesidir. Dikkat edilmelidir ki, burada söz konusu olan suç, tüzel kişi yararına işlenmiş herhangi bir suç değildir. İşlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında nedensellik bağı olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri gerekir. Örneğin uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretinden elde edilen gelirlere meşruiyet görüntüsü kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması halinde, bu döviz bürosunu işleten özel hukuk tüzel kişisinin, döviz bürosu işletmek için aldığı izin iptal edilecektir. Yine, ilaç üretmek için izin alınmış olan bir laboratuvarda uyuşturucu veya uyarıcı madde üretimi yapılması durumunda da, aynı sonuç doğacaktır. Özel hukuk tüzel kişileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre, tüzel kişi yararına işlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki koşullar da gerçekleşmiş ise, o suçla bağlantılı olan eşya ve maddi çıkarların müsaderesine hükmedilecektir. Bu halde iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları korunacaktır. Özel hukuk tüzel kişileri ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, işlenen suç dikkate alındığında, çok ağır sonuçlar doğabilir. Örneğin çok sayıda kişi işsiz kalabilir veya iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından telafisi güç kayıplar meydana gelebilir. İşte bu gibi hallerde mahkeme maddedeki orantılılık ilkesine dayanarak bu güvenlik tedbirlerine hükmetmeyebilecektir. Özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından değil, kanunda özel olarak belirtilen hallerde hükmedilebilecektir.

 


 

Genel sağlık sigortalıları, prim ödemek veya aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle sosyal güvenlik sistemine dahil olan iştirakçilerdir. Dava konusu kuralda belirlenenler ise sağlık yardımı yapılmak suretiyle genel sağlık sigortası sistemine dahil edilenlerdir. Genel sağlık sigortalıları, prim ödemek veya aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle sosyal güvenlik sigortası sistemine katılmakta, bunun yanında müracaat ettikleri sağlık hizmeti sunucusunun yer aldığı basamağa, sağlık hizmeti sunucusunun resmi ve özel sağlık hizmeti sunucu olup olmamasına, bir önceki basamaktan sevkli olarak başvurup başvurmadıklarına bakılarak muayene, reçete ve ilaç katılım payları ödemektedirler. Bu düzenlemenin temel amacı, genel sağlık sigortalılarının sağlık koruma masrafları konusunda bilinçli hale gelmeleri ve gereksiz sağlık hizmeti kullanımının engellenmesidir. Genel sağlık sigortalıları bakımından muayene, reçete ve ilaç katılım payı alınmak suretiyle uygulanan sağlık ekonomisi, kural kapsamındakiler bakımından sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşullarını belirleme yetkisinin idareye bırakılmasıyla sağlanmaya çalışılmaktadır. Dava konusu kural kapsamındakilerin gereksiz ve pahalı sağlık harcamalarını denetlemek ve sınırsız hasta talebi ile sağlık hizmeti sunumunu dengeleyebilmek amacıyla, sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşullarına ilişkin olarak idareye düzenleme yetkisi verildiği anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun, sağlık hizmeti sunumu ile sosyal güvenlik sistemini ekonomik bakımdan sürdürülebilir kılmak amacıyla dava konusu kural kapsamındakilerin durumlarındaki özel koşulları gözetmek suretiyle ve sağlığa erişim haklarını engellememek koşuluyla çeşitli tedbirler alınabilmesini sağlamak amacıyla idareye düzenleme yetkisi vermesinde eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Öte yandan, sağlık hizmeti talep edenlerin sağlığa erişim haklarının engellenmemesi amacıyla kanunun ilgili maddelerinde, prim ödeyip ödemediklerine, devletin sağlık yardımı yaptığı kesim içerisinde yer alıp almadıklarına bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden hangi usul ve esaslar dahilinde yararlanacakları ayrıntılı bir biçimde gösterilmiştir. Dava konusu kuralla idareye tanınan sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşulları ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisinin bu maddelerdeki ilke ve kurallar çerçevesinde kullanılacağı açıktır. Buna göre, dava konusu kural ile yasama yetkisinin devredildiğinden söz edilemez.

 


 

Hükümlülerin, mümkün olan her durumda ceza infaz kurumları dışında eğitime katılmasına izin verilmelidir. Eğitimin ceza infaz kurumları içerisinde verilmesi gereken hallerde, kurum dışından da destek alınmalıdır. Hükümlü ve tutukluların salıverilme sonrasında da eğitimlerine devam etmelerini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Hükümlü ve tutukluların uygun eğitim almalarını sağlayacak mali kaynak, alet, donanım ve öğretim personeli hazır bulundurulmalıdır. Standartlar sistemi, ceza infaz kurumlarındaki eğitim ve iyileştirme çalışmalarının her kurum için nitelik ve sayısal olarak belirlenen esaslar çerçevesinde yapılmasını ve verimlilik esasına göre not verilerek takibini ifade eder. Eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetler standartlar sistemi çerçevesinde Genel Müdürlük tarafından hazırlanarak kurumlara gönderilen eğitim haritası kapsamında yürütülecektir. Bu hizmet, eğitim ve öğretim servisi personeli ile bu konuda eğitime katılan personel tarafından verilecektir. Eğitim ve öğretim servisi tarafından eğitim haritası doğrultusunda hazırlanan her döneme ilişkin planlamalar, bir önceki dönemin son haftasına kadar bitirilecektir. Eğitim kurulunda değerlendirilen planın uygulamaya konulması halinde, eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetlere ilişkin programın bir sureti eğitim çizelgesi ekinde Genel Müdürlüğe, birer sureti de bilgi sahibi olunması, uygulama aşamasında aksaklıklar olmaması ve desteklenmesi için bir önceki dönemin son haftasında birinci müdüre, ikinci müdürler ile güvenlik ve gözetim servisine gönderilecektir. Bir sureti de tüm infaz ve koruma memurları ile infaz ve koruma baş memurlarına duyurulması, personelin konuya duyarlı olması ve işleyişe katkıda bulunması amacıyla personel ilan panosuna asılacaktır. Tüm oda veya koğuşlara onaylanan programın birer sureti dağıtılarak hükümlü ve tutuklular planlamalardan haberdar edilecektir.

 


 

Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğunu ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu açıklanmıştır. Bu suç tanımı ile söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suç olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşması için, bu ihlalin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlıdır. Maddenin ikinci fıkrasında belirtilen durumlar içinde bulunan kimseleri rızaları ile de olsa, sömürerek insan onuruna aykırı biçimde ve koşullar altında çalıştırmak suç haline getirilmiş ve böylece Devletin Anayasada belirtilen sosyal devlet olmak niteliğini koruyan ve vurgulayan değerlerden çok önemli birisi ceza himayesi altına alınmıştır. İş ve çalışma hürriyetinin kullanılışında kişilerin insan onuruna uygun koşullar içinde çalıştırılmaları esastır. Demokratik toplum kişilerin çaresizliğinin sömürülmesine dayalı bir serbest piyasa sisteminin uygulanmasıyla, elbette ki, bağdaşamaz. Bu nedenle maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır. İkinci fıkrada yer alan suç, kişilerin çalışmalarının sömürülmesini engellemek amacını taşımaktadır. Kimsesiz, çaresiz veya belirli kişilere çeşitli nedenlerle bağımlı kişi, onun bu halinden yararlananlar sömürücü kişiler tarafından insanlık dışı durumları kabule veya bazı koşullara katlanmaya sevkedilebilmektedir. Bu gibi fiilleri önlemek amacı ile maddenin üçüncü fıkrasında, kişileri ikinci fıkrada belirtilen duruma düşürmek üzere tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakil fiilleri de suç sayılmıştır. Kişileri, ikinci fıkrada belirlenen hale düşürmemek için söz konusu hazırlık hareketlerini cezalandırmak yerindedir. Maddenin dördüncü fıkrasında ayrı bir suç tanımına yer verilmiştir. Söz konusu suçun oluşması için, cebir veya tehdit kullanılarak, işçi veya işverenlerin ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlanması ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olunması gerekir.

 


 

Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da kanunda belirtilen tarihe kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde kredi veren kuruluşa yasada öngörüldüğü şekilde müracaat ederek borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksit tutarını peşin ödemeleri şartıyla son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını icra takip dava masraf ve harçları vekalet ücreti ile birlikte eşit taksitler halinde ödeme hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir. Somut olayda, kredi kartı borçlusunun, yasada öngörüldüğü şekilde belirlenen sürede alacaklı bankaya başvurduğu ve bankaca anılan yasa doğrultusunda hesaplama yapılarak borçluya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda anılan yasanın ilgili maddesine göre iş bu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme planı uyarınca son taksit tutarının da vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer hükmü dikkate alındığında ödeme planı uyarınca son taksit tutarının vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona ereceğinden mahkemece bu husus bekletici mesele yapılarak son taksit tarihine kadar beklenmeli ve son taksit miktarının ödendiğinin belirlenmesi ile takibin sona erdiği yönünde sonuca varılmalıdır. Aynı madde gereğince bu dönemde taksitlerden herhangi birinin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar ortadan kalkacağından bu kanunun anılan maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden alacaklının itirazın kaldırılması isteminin esası hakkında karar verilmelidir.

 


 

Öte yandan tarifeler yönetmeliğinin sayaçlar başlıklı on ikinci maddesinde birden fazla birimi olan binalarda her birime ayrı sayaç ile su verilmesi durumunda idare tarafından binanın iç donanımı dikkate alınarak her birime ayrı ayrı su verilecek şekilde işlem hazırlanır ve sayaçların konulacağı yer saptanır. Su depolu binalarda da aynı işlem yapılır ancak hidrofordan önce bir de ana sayaç konulacak yer saptanır. Abonelik işlemleri tamamlanarak abone sözleşmesi yapıldıktan sonra genel müdürlükçe sayaçlar bağlanarak abonelere su verilir. Yapılacak işlemlerin bedeli yürürlükteki tarifelere göre abonelerce ödenir denilmektedir. Belge kapsamlarından da anlaşılacağı üzere abone durumundaki apartmanda tek sayaç varken açıklanan yönetmelik hükümleri gereği işlem yapılarak hidrofor ile apartmandaki daire ve dükkanlar için sayaçlarının ayrılması yönetici sıfatıyla davalı yanca istenmiş ve aynı abonelik dosyası üzerinden bu ayırma işlemi yapılmıştır. Bunun sonucunda da hidrofor için yine aynı abonelik dosyası üzerinden davacı idare ile davalı arasında uyuşmazlığa konu su abone sözleşmesi düzenlenmiş ve bu sözleşme yönetici olduğu idarece düzenlenen abone dosyasında açık ve belirgin olan davalı yanca bu sıfat ayrıca belirtilmeksizin imzalanmıştır. Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki davalının gerek borca itirazı gerek eldeki davadaki savunması da öncelikle husumet yokluğuna dayandırılmış mahkemece sözleşme borçlu tarafından imzalanmışsa da aboneliğin cinsi nazara alındığında bu imzanın yönetici sıfatıyla atıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle bu savunma yerinde bulunarak davanın husumetten reddine karar verilmiş özel daire ise davacı vekilinin temyiz itirazlarını kabulle, sözleşmede yöneticilik sıfatı belirtilmediğinden davalının sözleşmede taraf olma sıfatıyla kişisel sorumluluğunu belirtmiş ayrıca yönetime rücu olanağının bulunduğuna da işaret etmiştir.

 


 

Hemen belirtilmelidir ki kural olarak tarafların özel hukuk alanında serbest iradeleriyle imzaladıkları abonelik sözleşmesi asıldır ve imza sahibi olan tarafları bağlayıcı niteliktedir. Yine abonelik sözleşmelerinde hizmet verenin tekliğine karşın hizmet alanların sayısının fazla olması mümkündür. Bu niteliklerinden dolayı abonelik sözleşmelerinde hizmet veren tarafın hizmet kapsamı dışında bir takım yükümlülükler altına sokulması elbette olanaklı değildir. Ne var ki somut olayda yukarıda içerikleri açıklanan belgelerden de anlaşıldığı üzere sözleşmenin tarafı ve hizmet veren durumundaki idarenin bizzat kendisi tarafından düzenlenen abonelik dosyası kapsamı abonenin gerçek kimliğinin apartman yönetimi olduğunu ve yine sözleşmenin kapsamı da açıkça aboneliğin hidrofora ait bulunduğunu başkaca bir araştırma yapmaya ihtiyaç göstermeksizin ortaya koymaktadır. urum böyle olunca icra takip talebinde borcun sebebi su bedeli olarak gösterilip dayanak olarak eklenen su aboneliği sözleşmesi açıkça apartmanın ortak kullanımına açık hidrofora ilişkin bulunduğundan abonelik dosya kapsamı da gözetildiğinde hizmet veren durumundaki alacaklı hidrofora ait aboneliğin apartman yönetimi adına olduğunu başkaca hiçbir araştırma yapmadan bilebilecek durumdadır. Davalının yönetici sıfatıyla ortak kullanıma konu hidrofor için yaptığı başvurunun idarece kişisel abonelik olarak kabul edileceğini öngörmesi ve bu nedenle sözleşmeye yönetici sıfatını da ekleyerek imza koymasını beklemek hayatın olağan akışına da uygun düşmemektedir. Somut olayın bu özelliği nedeniyle salt sözleşmede yönetici sıfatının kullanılmamış olması aboneliğin kişisel abonelik olarak ele alınmasını ve dolayısıyla borcun da sözleşmede sıfatı belirtilmeyen ancak idarece bu sıfatı malum bulunan davalının kişisel borcu olduğunu kabule yeterli bulunmamıştır. Davalı halen yönetici de olmadığından takibin ve eldeki davanın davalı eski yöneticiye yöneltilmesi de olanaklı değildir. Sonuç itibariyle davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.

 


 

Suç işlemek, hukuk toplumunda kişiler için bir kazanç kaynağı olamaz. Bu nedenle, suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen menfaatlerin piyasada tedavüle konulmasının ve suç işlemenin bir menfaat temini açısından cazip bir yol olarak görülmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Bu sebeple, bir suçun işlenmesi suretiyle veya bir suçun işlenmesi dolayısıyla elde edilmiş olan bir şeyin satın alınması ve kabul edilmesi suç olarak tanımlanmıştır. Suçun konusunu, ancak ekonomik değeri olan şeyler oluşturabilir. Bu ekonomik değerlerin, daha önce işlenmiş bir suçtan elde edilmiş olması gerekir. Bu suçun, mutlaka malvarlığına karşı bir suç olması gerekmez. Bu suçtan dolayı daha önce bir mahkumiyet kararı verilmiş olması gerekmez. Daha önce işlenmiş olan suçtan dolayı failin kusurlu sayılması veya cezalandırılması gerekmez. Söz konusu suçun cezalandırılabilir olması da gerekli değildir. Bu suç zamanaşımına uğramış da olabilir. Önce işlenmiş olan suç, soruşturması ve kovuşturulması şikayete bağlı bir suç olabilir. Hatta bu suçtan dolayı şikayet yoluna başvurulmamış veya şikayetten vazgeçilmiş olabilir. Bu suç yabancı bir ülkede dahi işlenmiş olabilir. Bir suçtan doğrudan veya dolaylı olarak elde edilen her türlü ekonomik değer, yani malvarlığı değerleri, bu suçun konusunu oluşturabilir. Bu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Buna göre; daha önce işlenmiş olan suçtan elde edilen eşyanın kabul edilmesi veya satın alınması, söz konusu suçu oluşturmaktadır. Kabul olgusunun satın alma dışında başka bir hukuki işlemle, örneğin bağış yoluyla gerçekleşmesi gerekmektedir. Zira suçtan elde edilen eşyanın satın alınması diğer bir seçimlik hareketi oluşturmaktadır. Bu kabul olgusu, örneğin suçtan elde edilen taşınır veya taşınmaz eşyanın kiraya kabul edilmesi veya suçtan hasıl olan paranın ödünç olarak kabul edilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Diğer seçimlik hareket, suçtan elde edilen eşyanın satın alınmasıdır. Bu nedenle, söz konusu suç, bir çok failli suç türü olan karşılaşma suçudur. Bir tarafta, suçtan hasıl olan eşyayı bağışlayan, kiraya veren veya ödünç olarak veren ya da satan kişi; diğer tarafta ise, bağış, kiralanan veya ödünç olarak kabul eden ya da satın alan kişi bulunmaktadır. Eşyayı satan kişi bunun elde edildiği suçu işleyen kişi ise, ayrıca ödünç olarak verme bağışlama ya da satma fiili dolayısıyla cezalandırılmayacaktır. Çok failli suçlarda işlenen suç dolayısıyla faillerden birinin cezalandırılabilip cezalandırılmaması, diğer failin cezalandırılması üzerinde bir etki doğurmaz. Kişinin asıl suçun işlenişine iştirak etmiş olması, bu suç açısından sadece bir şahsi cezasızlık sebebi oluşturmaktadır.

 


 

Öğrencinin sınava gireceği yere sevk edilmesi için gerekli süre de dikkate alınarak sınavdan en az on gün önce, akademik takvim, öğrenci belgesi ve öğrencinin dilekçesi bir üst yazıyla Genel Müdürlüğün Eğitim Birimine fakslanacaktır. Açık ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler, kurumla aynı büyükşehir belediyesi veya belediye sınırları içinde olan herhangi bir yüksek öğretim kurumunda okuma hakkını kazandıklarında okullarının kabul etmesi halinde okullarına devam etmeleri ve örgün eğitimden yararlanmaları sağlanacaktır. Açık ceza infaz kurumu hükümlülerinin okullarına devam etmeleri sağlanırken aşağıdaki kurallara uyulacaktır. Okullardan alınan akademik takvim, ders ve sınav programına göre okula devam sağlanacak, bunun dışındaki süreler kurumda geçirilecektir. Bu nedenle her hafta öğrencilerin okullarından devam veya devamsızlık durumunu gösteren belge alınarak kontrol edilecektir. Okula gidiş ve gelişlerinin sorumluluğu ile her türlü masraflar öğrencilere ait olup öğrencilerin belirlenmiş saatlerde çıkışları ve girişleri takip edilecektir. Öğrencinin rapor ve izin dışında devamsızlık yapmasına müsaade edilmeyecektir. Öğrencinin, yaz tatili ile ara tatillerde gerekli görülmesi halinde işyurdu çalışmalarına katılmaları sağlanacaktır. Uzaktan eğitime katılacak öğrenciler personel nezaretinde internetten yararlandırılacaklardır. Hükümlü veya tutuklu öğrencileri sınavlara hazırlamak, başarı oranlarını artırmak ve bu tür sınavlarda gerekli olan bilgiyi ve motivasyonu sağlamak için hazırlık kursları açılacak, halk eğitim müdürlüğü ile iş birliği yapılarak temin edilen öğretmenler ile gerekli yeterliliğe sahip kurum personeli ek ders ücreti karşılığı çalıştırılacaktır.

 


 

Ceza infaz kurumlarına çeşitli dış kaynaklarla kazandırılan mesleki eğitim atölyeleri Genel Müdürlük Yetişkin Eğitim Öğretim Şube Müdürlüğünden izin alınmadan amaçları dışında kullanılmayacaktır. Sosyal Riski Azaltma Projesi, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, yerel imkanlar kullanılarak oluşturulan mesleki eğitim atölyeleri, iş ve meslek kursları, sosyal ve kültürel kurslar, hobi çalışmalarında üretilen ürünlerin satışından elde edilen gelir İşyurtları Yüksek Kurulunun kararı doğrultusunda hükümlü ve tutuklu eğitiminde kullanılmak üzere işyurdu hesabına bağış olarak aktarılacaktır. İşyurdu hesabına aktarılan toplam gelir, aralık ve mayıs aylarında eğitim ödeneği çizelgesi doldurularak Genel Müdürlüğe bildirilecektir. Eğitim kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde, sosyal ve kültürel faaliyetler, kurum öğretmeni ve sosyal hizmet uzmanı tarafından birlikte yürütülecektir. Öğretmen veya sosyal hizmet uzmanının bulunmaması halinde psikolog, eğitimden sorumlu ikinci müdür veya idare memuru, bunların da olmaması durumunda bu faaliyetler, infaz ve koruma baş memuru veya infaz ve koruma memuru tarafından yapılacaktır. Hükümlülerin ve tutukluların, kişisel, sosyal, kültürel, mesleki, ahlaki ve sağlık yönünden gelişmelerini sağlayacak, insan haklarına saygıyı, yurt ve ulus sevgisini geliştirecek, aile bağlarını güçlendirecek nitelikte konferans veya seminerler düzenlenecektir. Konuşmacılar, dışarıdan temin edilecektir. Eğitim kurulunun görüşü alınmak suretiyle mümkün olduğunca çok sayıda hükümlü ve tutuklunun katılabilmesi için gerektiğinde konferanslar gruplar halinde tekrar edilerek düzenlenecektir. Kurumun fiziki yapısı, kapasitesi ve güvenliği gibi kıstaslar değerlendirilerek kurumun en üst amirince katılımcıların ve oluşturulacak grupların sayısı belirlenecektir.

 


 

Kamu görevlisi bu görevi dolayısıyla zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak görevinin gerektirdiği şekilde tasarrufta bulunabilir. Madde metninde kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağdaşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır. Zimmet suçunun konusu, taşınır veya taşınmaz maldır. Bu malın zilyetliğinin kamu görevlisine devredilmiş olması veya kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kişiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır. Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçirilmesi gerekir. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Zimmete geçirme olgusu, icrai bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır. Zimmet suçunun faili, kamu görevlisidir. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken, ifa ettiği görevin niteliği göz önünde bulundurulmak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüştür. Zimmet suçunda, suç konusu mal kamu görevlisinin zilyetliğinde veya koruma ve gözetim sorumluluğunda olduğu için, bunun zimmete geçirilmesi için herhangi bir kişinin aldatılmış olması gerekmez. Burada hile, sadece zimmet olgusunun sonradan anlaşılmasının önüne geçilmek amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan, zimmet suçundaki hile, suçun delillerini gizlemeye yönelik bir davranıştır. Maddenin son fıkrasında, kullanma zimmetine ilişkin hükme yer verilmiştir. Bu hükümde, zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüştür. Suç konusu mal üzerinde malikin bulunabileceği tasarruflarla zimmet olgusu ortaya çıktığına göre; kullanmanın malikin bulunabileceği tasarruf niteliğinde olup olmadığına bakmak gerekir. Bu nedenle, her bir kullanmanın, ilgili somut olayın koşulları göz önünde bulundurularak yapılacak bir değerlendirmeyle, zimmeti oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan, kullanmanın salt belli bir süreyle sınırlı olması, zimmetin oluşumuna engel değildir.

 


 

Çekişmeli taşınmazın öncesi itibariyle yasa karşısında orman sayılan yerlerden olup olmadığını memleket haritası hava fotoğrafı ve amenajman planının uygulanması sonucu anlaşılacaktır. Önceki yasa sadece devlet ormanlarının kadastrosunun yapılmasını öngörmüş daha sonra yürürlüğe giren yasanın birinci maddesiyle tüm özel ormanlar hiçbir bildirime gerek olmadan devletleştirilmiş olduğundan bu durumda sonraki yasanın yürürlüğünden önce orman kadastrosu yapılmışsa o yerdeki taşınmazın orman olup olmadığı sadece orman kadastro haritası ve tutanakları uygulanması sonucu belirlenemez. Somut olayda yapılan orman kadastro çalışmasının ilan edilip kesinleştiğinin belirlenmesi halinde uyuşmazlık kesinleşen orman tahdit harita ve tutanaklarının uygulanması ile çözümlenebilir. Bu nedenle mahkemece öncelikle yapılan orman kadastro çalışmasının askı ilan tutanağı orman işletme müdürlüğünden istenmeli askı ilanını yapılıp kesinleştiğinin anlaşılması halinde önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasında seçilecek üç uzman orman yüksek mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte tutanaklarda bahsi geçen sabit mevki ve yer adları konusunda yerel bilirkişi ifadelerinden yararlanılarak ilk orman kadastrosu yeni orman kadastrosu aplikasyon ve Orman Kanununun ikinci maddesinin uygulamasına ilişkin tutanak ve haritalar ile arazi kadastro paftası Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı yasanın ikinci maddesinin uygulaması hakkındaki yönetmelik ve bu yönetmeliğin elli dördüncü maddesi gereğince çıkarılan teknik talimatta tarif edilen yöntemle değişik açı ve mesafelerdeki en az altı yedi adet orman sınır noktalarını gösterecek şekilde çekişmeli taşınmaza geniş çevresi ile birlikte sağlıklı biçimde uygulanmalı zeminde bulunmayan orman sınır noktaları bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalardaki açı ve mesafelere göre bir bir bulunup zeminde işaretlenmeli ve buna göre çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı bilirkişilere uygulamayı detaylı olarak gösteren ayrı renk ve kalemlerle işaretli orman tahdit hattı ile irtibatlı kadastro ve orman tahdit haritaları ölçekleri eşitlenip birbiri üzerine uygulanarak müşterek kroki düzenlettirilmelidir.

 


 

Ceza infaz kurumlarına çeşitli dış kaynaklarla kazandırılan mesleki eğitim atölyeleri Genel Müdürlük Yetişkin Eğitim Öğretim Şube Müdürlüğünden izin alınmadan amaçları dışında kullanılmayacaktır. Sosyal Riski Azaltma Projesi, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, yerel imkanlar kullanılarak oluşturulan mesleki eğitim atölyeleri, iş ve meslek kursları, sosyal ve kültürel kurslar, hobi çalışmalarında üretilen ürünlerin satışından elde edilen gelir İşyurtları Yüksek Kurulunun kararı doğrultusunda hükümlü ve tutuklu eğitiminde kullanılmak üzere işyurdu hesabına bağış olarak aktarılacaktır. İşyurdu hesabına aktarılan toplam gelir, aralık ve mayıs aylarında eğitim ödeneği çizelgesi doldurularak Genel Müdürlüğe bildirilecektir. Eğitim kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde, sosyal ve kültürel faaliyetler, kurum öğretmeni ve sosyal hizmet uzmanı tarafından birlikte yürütülecektir. Öğretmen veya sosyal hizmet uzmanının bulunmaması halinde psikolog, eğitimden sorumlu ikinci müdür veya idare memuru, bunların da olmaması durumunda bu faaliyetler, infaz ve koruma baş memuru veya infaz ve koruma memuru tarafından yapılacaktır. Hükümlülerin ve tutukluların, kişisel, sosyal, kültürel, mesleki, ahlaki ve sağlık yönünden gelişmelerini sağlayacak, insan haklarına saygıyı, yurt ve ulus sevgisini geliştirecek, aile bağlarını güçlendirecek nitelikte konferans veya seminerler düzenlenecektir. Konuşmacılar, dışarıdan temin edilecektir. Eğitim kurulunun görüşü alınmak suretiyle mümkün olduğunca çok sayıda hükümlü ve tutuklunun katılabilmesi için gerektiğinde konferanslar gruplar halinde tekrar edilerek düzenlenecektir. Kurumun fiziki yapısı, kapasitesi ve güvenliği gibi kıstaslar değerlendirilerek kurumun en üst amirince katılımcıların ve oluşturulacak grupların sayısı belirlenecektir.

 


 

Resmi yazışmalarda dikkat edilmesi gereken hususlar Bakanlığımızın ilgili genelgesi ile tüm teşkilata duyurulmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişiklikler ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda getirilen düzenlemeler karşısında anılan genelgenin güncellenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Bakanlığımız ve diğer bakanlıklar ile uluslararası kurum ve kuruluşlarla yapılan yazışmalarda dikkat edilmesi gereken hususların teşkilata duyurulmasının yararlı olacağı kanaatine varılmıştır. Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hakimlik ve savcılık mesleği kenar başlıklı ilgili maddesi hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar hükmünü düzenlemektedir. Hakimler ve Savcılar Kanununun, gözetim ve denetim hakkı kenar başlıklı beşinci maddesinin birinci fıkrasında, ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları üzerinde, gözetim ve denetim hakkına sahiptir hükmü yer almaktadır. Cumhuriyet savcılarının yargıya ilişkin görevleri kanunlarla belirlenmiş olup, Anayasanın yukarıda sözü edilen maddesinde de ifade edildiği gibi, bu görevleri yanında ayrıca idari görevleri de bulunmaktadır. Ağır ceza Cumhuriyet başsavcılarının sahip oldukları gözetim ve denetim hak ve yetkileri uyarınca, yargı çevresindeki Cumhuriyet savcılarının, idari görevlerini yerine getirmelerini, hizmetin hukuka uygun, düzenli, uyumlu ve işbirliği içinde yürütülmesini sağlamaları gerekmektedir. Bu itibarla, merkez ve bağlı ilçe Cumhuriyet savcılarının Bakanlıkla olan yazışmalarının, aksi istenmedikçe mutlak surette bağlı bulundukları ağır ceza Cumhuriyet başsavcılığı aracı kılınmak suretiyle yapılması ve yazıyı imzalayanın adı, soyadı, unvanı, sicil numarası ve görev yerinin belirtilmesi konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim.

 


 

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma talep edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. Dava kaynağını kanunun onuncu maddesinden alan her çek yaprağı için muhatap bankanın sorumlu olduğu miktar için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Davalı banka vekili davanın reddi ile tazminatın davacıdan tahsili gerektiğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama toplanan deliller neticesinde davanın kısmen kabulüne dava değeri itibariyle kesin olarak karar verilmiş Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma talep edilmiştir. Dava konusu çekin ibraz tarihinde yürürlükte olan anılan kanunun altıncı maddesi uyarınca takas odaları aracılığıyla ibraz edilen çeklerde aynı kanunun onuncu maddesindeki miktarlar ödenmez. Dava konusu çekin muhatap bankadan başka bankalara ibraz edildiği anlaşıldığından anılan yasanın altıncı maddesi uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenlerle kanun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın bir örneğinin resmî gazetede yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine oy birliği ile karar verildi.

 


 

Madde metninde, bir hukuka uygunluk nedeni olan ve Anayasamızda da güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı düzenlenmiştir. Bir talebin resmi bir makama iletilmesi, dilekçe hakkının kullanılması bağlamında hukuka uygun bir davranıştır. Ancak, dilekçe hakkı, dilekçenin içeriğindeki ifadeler açısından başlı başına bir hukuka uygunluk sebebi olarak mütalaa edilemez. Hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Bir suçun işlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde ihbar veya şikayette bulunma hakkı vardır. Gerçekleşmiş bir olayla ilgili olarak bu olayın oluşumuna neden olan kişiler de gösterilmek suretiyle ihbar veya şikayette bulunulması durumunda, hakaret veya iftira suçunun oluştuğundan söz edilemez. Çünkü burada gerçekleşmiş somut olayla ilgili olarak ihbar veya şikayette bulunmak şeklinde bir hakkın kullanılması söz konusudur. İddia ve savunma hakkının, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde kullanılması mümkündür. İddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kişiler açısından somut isnat ifade eder nitelikte maddi vakıaların ortaya konulması ya da kişilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira suçu oluşturur. İddia ve savunma kapsamında, kişilerle ilgili olarak bulunulan somut suçlamaların gerçek olması ve yapılan olumsuz değerlendirmelerin somut vakıalara dayanması gerekir. Keza, bulunulan somut suçlamaların veya yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması gerekir; ancak, uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır. Somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez. Keza, somut vakıalara dayansa bile, uyuşmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir. Somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aşan hakaret içeren yazı ve sözlerin iddia ve savunma hakkı kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü bu gibi durumlarda iddia ve savunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aşılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hali, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum, kişinin işlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında değerlendirilmelidir.

 


 

Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz. Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır. Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı sıkıntıyı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

 


 

Suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaması dolayısıyla, bazı tanımlar tasarı metninden çıkarılmıştır. Tekerrüre ilişkin olarak sistem değişikliği yapıldığı için aynı türden suç tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle cebir ve şiddet tanımı metinden çıkarılmıştır. Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygulaması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sırada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, çocuk deyiminden henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin anlaşılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiştir. Önceki Türk Ceza Kanunundaki memur tanımının doğurduğu sakıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, tasarı metninden çıkarılarak; memur kavramını da kapsayan kamu görevlisi tanımına yer verilmiştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak tek ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır. Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddî karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örneğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, tercümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç olayına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini gerçekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler. Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

 


 

Alacaklı tarafından borçlu aleyhinde faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlunun yasal sürede yetkiye ve borcun belirtilen bir kısmına itiraz etmesi üzerine takibin durdurulduğu, alacaklının itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece itirazın kaldırılmasına ve tazminata karar verildiği görülmektedir. İcra ve İflas Kanunu ilgili maddesi gereğince, talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise, alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Somut olayda, alacaklının faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yaptığı anlaşılmaktadır. Fatura yazılı mücerret borç ikrarını içeren belge niteliğinde değildir. Anılan belgeye istinaden itirazın kaldırılması istenemez ise de, borçlu itirazında takip konusu alacağın belirtilen bir kısmını kabul etmiştir. Kabul edilen miktar yönünden alacaklının alacağını İcra ve İflas Kanunu ilgili maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece borçlunun itiraz dilekçesinde kabul ettiği miktarla sınırlı olarak itirazın kaldırılması isteminin kabulüne, kabul edilmeyen ve öngörülen belge ile de kanıtlanamayan alacağa yönelik talebin ise reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin tümden kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.

 


 

Kast, kişi ile işlediği suçun maddi unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsi cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez. Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır. Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek isterken kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş olmasına rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir. Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silahıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silahıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir. Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür. Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında bilerek ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu bilerek kişiye suç isnat etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.

 


 

Eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetlere katılacak hükümlü tutukluların seçimi bağlamında, çalışmalara kimlerin katılabileceği, kime, nasıl, ne zaman ve hangi yolla başvurulabileceği, çalışmalar ve faaliyetlerde uyulması gereken kurallar idare ve gözlem kurulunca belirlenecek talimatname ve onaylanan program sureti ile birlikte tüm koğuş ve odalara asılacaktır. Talimatnamede belirlenmiş kurallar çerçevesinde hükümlü ve tutuklu başvuruları, yazılı olarak alınacaktır. Başvurular, ikinci müdür, öğretmen, güvenlik ve gözetim servisinde görev yapan bir infaz ve koruma baş memuru ile eğitim ve öğretim servisinde görevli personelden oluşturulan bir ekip tarafından değerlendirilip katılımcılar belirlenecektir. Güvenlik ve gözetim servisi personeli, hasımlılık gibi güvenlikle ilgili konularda yardımcı olacak, gerekli olduğunda ilgili servislerden görüş alınacaktır. Belirlenen katılımcı listeleri idare ve gözlem kurulunun onayına sunulacaktır. Hükümlü ve tutukluların eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetlere çıkarılması bağlamında, idare ve gözlem kurulu tarafından onaylanan katılımcı listeleri, çalışma ve faaliyetlerin tarih ve yeri de belirtilerek, uygulanmak üzere kurum birinci müdürü, ikinci müdürler ile güvenlik ve gözetim servisine gönderilecektir. Kurum birinci müdürü onaylanan programın aksatılmadan yürütülmesinden, eğitimden sorumlu ikinci müdür ortaya çıkabilecek tüm aksaklıkların giderilmesinden ve hükümlü tutukluların çalışma veya faaliyet yerinde, zamanında hazır edilmelerinden sorumlu olacaktır. Diğer ikinci müdürler ile güvenlik ve gözetim servisi personeli, çalışma ve faaliyetlerin aksatılmadan yürütülmesine yardımcı olacaklardır.

 


 

Türk Medeni Kanununa göre tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Medeni Kanundaki bu ayrık durum dışında kişi sayılma bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Kişi kavramı da hem gerçek kişileri hem de tüzel kişileri içine alan geniş bir kavramdır. Bir şahsın kişiliğine bağlı, fiziki, manevi ve fikri varlığı üzerinde kişi olma sıfatıyla sahip bulunduğu kişisel değerler üzerindeki mutlak hakka kişilik hakkı denir. Kişilik kavramı en geniş anlamda kişiyi ve onun kişilik haklarını kapsamaktadır. Kişilik hakkı bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında bir ayrım yapılmamaktadır. Yalnızca gerçek kişilere ait olan cins, yaş, hısımlık gibi haklar, tüzel kişilere özgü hakların dışında kalmaktadır. Kişilik hakkı çeşitli kişisel değerlerden oluşan bir bütünlük arz eder. Kişilik hakkı bir şahsın kişiliğini oluşturan maddi ve manevi değerleri kapsar. Kişinin özel yaşamı, beden bütünlüğü, şeref, haysiyeti, onuru, saygınlığı, sağlığı, özel yaşamının gizliliği, resmi adı, eseri, sözü, ekonomik hareket serbestliği ve özgür olma hakkı bu değerlerdendir. Kanun koyucu kişilik haklarını oluşturan değerlerin sürekli değişen ve gelişen yansımalarını dikkate alarak sınırlandırma yoluna gitmemiş, kişisel değerlerden oluşan kişilik hakkını esnek bir çerçeve içinde ele almıştır. Tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği olarak ancak insanlara özgü olanlardan başka bütün hakları edinebilirler ve borç altına girebilirler. Disiplin soruşturması dosyalarının, Devlet Memurları Kanununun disiplin başlıklı yedinci bölümü ile Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliğindeki usule uygun şekilde hazırlanmadığı, bu cümleden olarak, tüm tanıkların dinlenmediği, delillerin toplanmadığı, suç tarihlerinin tespit edilmediği, yapılan soruşturmalar sırasında zamanaşımı sürelerine uyulmadığı ve ilk derece adli ve idari yargı adalet komisyonlarınca karar alınmaksızın soruşturma raporu ve eklerinin Bakanlığımıza gönderildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Devlet Memurları Kanununun disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller kenar başlıklı ilgili maddesinin ikinci fıkrasında, disiplin cezası verilmesine sebep olmuş bir fiil veya halin cezaların sicilden silinmesine ilişkin süre içinde tekerrüründe bir derece ağır ceza uygulanır. Aynı derecede cezayı gerektiren fakat ayrı fiil veya haller nedeniyle verilen disiplin cezalarının üçüncü uygulamasında bir derece ağır ceza verilir. Disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullar kenar başlıklı ilgili maddesinde, uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri tarafından, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulunun kararı alındıktan sonra, atamaya yetkili amirler, il disiplin kurullarının kararlarına dayanan hallerde valiler tarafından verilir. Devlet memurluğundan çıkarma cezası, amirlerin bu yoldaki isteği üzerine memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir. Disiplin kurulu ve yüksek disiplin kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur. Cezayı kabul veya reddeder. Ret halinde atamaya yetkili amirler onbeş gün içinde başka bir disiplin cezası vermekte serbesttirler. Özel kanunların disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullarla ilgili hükümleri saklıdır.



MOBİL EĞİTİM KARAVANIMIZLA
İSTEDİĞİNİZ YERDE EĞİTİM ALABİLİRSİNİZ 

mobil eğitim karavanı

Noya Bilgisayar Kursu
NOYA BİLGİSAYAR KURSU

Fetihtepe Mahallesi Halıcıoğlu Yanyol Cd. No: 5/3 (ŞarkPasajı)
Cemal Kamacı Spor Salonu Karşısı
Şark Durağı Üstü
Okmeydanı - Beyoğlu / İstanbul
0212 238 99 32
0545 544 91 90
noya bilgisayar konumu

noya bilgisayar kursu    noya bilgisayar kursu    noya bilgisayar kursu    noya bilgisayar kursu   noya bilgisayar kursu youtube

Whatsaptan Bize Ulaşın
ziyaretci ikonu